Orta Doğu’nun 300 yıllık siyasi tarihinin hikayesi

Serkan Parlak

Çizgi romanlar uzun yıllar boyunca okunup bir kenara atılan ucuz yayınlar olarak görüldü, ciddiye alınmadı. Hikaye olarak basit, estetik olarak vasat sayıldılar. Neyse ki türün, sektörün ve yayıncılık endüstrisinin gelişmesiyle birlikte bu tarz tartışmalar azaldı. Günümüzde çizgi romanlar nitelikli çeviri faaliyetlerinin de yükselişe geçmesiyle birlikte artık okurlara derinlikli, zengin, çoğul içerikler ve biçimler sunuyor. Kitapçılarda hem mangalara hem de grafik ve çizgi romanlara ayrılmış bölümler görebiliyoruz.

Özgün hali 2012’de yayınlanan, ünlü Orta Doğu tarihçilerinden Jean- Pierre Filiu ve Fransız çizgi romancı David Beauchard’ın ortak çalışması ‘ABD-Ortadoğu İlişkilerinin Tarihi: Sıkı Düşmanlar’, çizgi roman-belgesel türünde hem anlatı hem de çizim açısından uyumlu ve nitelikli bir yapıt olarak geçtiğimiz yıllarda Karakarga Yayınları tarafından yayımlandı.

Beauchard’ın hastalık-aile ilişkisini ele aldığı otobiyografik başyapıtı ‘Epileptik’i (Karakarga, 2017) de okumuştuk. Kitap için birlikte çalıştıkları eski diplomat, İslam siyaset tarihi profesörü Filiu’nun ise Gazze tarihi hakkında nitelikli bir tarih kitabı var. Bu nedenle özellikle hem akademik hem de estetik boyutuyla etkileyici bir çizgi roman var elimizde.

ABD İLE ARAP ÜLKELERİ ARASINDAN NASIL BİR İLİŞKİ VAR?

Bu iki farklı dünya arasındaki diplomatik ilişkiler, petrolün keşfinden önce de karmaşıktı. Orta Doğu Tarihi profesörü Jean-Pierre Filiu, bizler için 230 yıllık bir öyküyü yeniden canlandırıyor. Usta çizer David B. ise olağanüstü çizimleriyle karmaşık bir tarihi anlamamızı olabildiğince kolaylaştırıyor. ‘Sıkı Düşmanlar’, 1803’te Libyalı ‘barbarlar’a karşı açılan savaştan Bush ve Obama’nın Irak’ta yaşadığı hüsrana; büyük hikayeden küçük anekdotlara kadar konuyu her noktasıyla ele alıyor ve bütün dünyanın gündemi olmaya devam eden ABD-Orta Doğu ilişkisinin kalbine inmemizi sağlıyor.

‘Sıkı Düşmanlar’, 4 bin 400 yıl önce yaşamış Gılgamış ve Enkidu’nun Sümer, Babil, Hitit ve Asur varyantları da olan ünlü destanla açılıyor. İki savaşçının tapınağın çatısını inşa etmek için Sedirler ülkesinden ağaçlar getirmeleri gerekir ancak ülkenin koruyucusu dehşet kaynağı Humbaba ile savaşmaları şarttır. Enkidu, yedi dehşet canavarını öldürür. Zamansal sıçramayla 2003’te ABD’nin Irak’a saldırması olayının hiçbir şeyin değişmediği ve geçmişten ders alınmadığının çok açık kanıtı olduğu gerçeğini anımsarız bir anda. Nasıl o dönemde ölenlerin cesetleri üst üste yığılarak Akbaba Steli oluşturulduysa, 2004’te Ebu Gureyb Cezaevi’nde destanı ya da steli bilmeyen ancak İncil ve Hıristiyanlık vesilesiyle bu geçmişin uzaktan mirasçısı olan Amerikan askerleri, mahkumları üst üste yığılmaya zorlamış, fotoğraflarını çekmiştir. Ebu Gureyb’deki işkence fotoğrafları, günümüzün Akbaba Steli’dir aslında. Baskı, gözdağı, saldırı ve bir türlü bitmek bilmeyen iyi-kötü çatışması. Sert, savaşa eğilimli bir dünya, inkar ve aldatmaca her daim var. Hayatı ve tarihi aşarak kendini aşk tanrısına bırakmak çözüm olabilir ancak. Çünkü tanrılar kalıcı barış ister. İtaatsizliğin sonu ölüm ve yıkımdır, esas acıyı geride kalanlar çeker.

DENİZ SAVAŞLARI VE KORSANLIK

Sıkı Düşmanlar: ABD-Orta Doğu İlişkilerinin Tarihi, Jean-Pierre Filiu&David B. Yoffie, 313 syf., Karakarga Yayınları, 2019.

Asıl hikayeye Müslüman korsanların Amerikalı erken dönem kaşifleriyle on altıncı yüzyılda Akdeniz’de karşılaşmasını örnekleyerek başlayan Filiu, keşif-sömürge ilişkisini farklı ve çok daha bütüncül bir biçimde ele alıyor. Yazar, kitabın ikinci bölümü olan ‘Barbarlık’ta Akdeniz’e uzanıyor. Yüzyıllar boyunca süren deniz savaşları ve korsanlık faaliyetlerine odaklanıyoruz. Müslüman korsanlar Amerikalı kaşiflerle karşılaşıyor, keşif-sömürge ilişkilerinin kökeni konusuna bakıyoruz. Müslümanlar tarafından ticaret gemileri yağmalanarak esir alınan ve genellikle şiddet gören Avrupalı askerler hizmetçi, forsa ve korsanlık gibi çeşitli alanlarda köle olarak çalıştırılmaya başlanıyor. Kamuoyu, korsan barbarlığı ile tanışmış oluyor böylece.

19. yüzyıla yaklaşıldığında ise Kuzey Afrikalılar ve Avrupalılar belli haraçlar karşılığında anlaşmalar imzalıyor. Amerika donanması, Britanya korumasından ayrılıyor. Genç Amerika, o dönemde oldukça geniş topraklara yayılmış ancak nüfusu kölelerle birlikte üç milyona yaklaşan ancak ekonomik gücü olmayan bir ülke ve Kızılderililer dışında kimseyle birebir savaş halinde değil. Yeni doğan bu devlet, kendisinden binlerce kilometre uzaklıktaki Fas, Cezayir ve Trablus gibi Berberi devletlerle çatışmalar yaşıyor. Taraflar karşılıklı barış görüşmeleri yapıyor. Amerika’da devlet, bütçenin önemli bir bölümünü savaşlara ayırıyor. O dönemde çoğu insan Amerika kıtasının varlığından dahi haberdar değil. Sonunda 1803 yılında bir un konvoyu Libya kıyılarında kıstırılıyor, konvoyu yok etmek için askerler karaya çıkıyor. Tarihte ilk kez Amerikalılar ve Müslümanlar, savaş için karada karşı karşıya geliyor böylece. Konvoyun bir kısmı yakılarak imha ediliyor. ABD Trablusgarp savaşı iyice kızışıyor, liman defalarca abluka altına alınıyor. Sonunda ABD donanması hileyle üstünlük sağlamayı başarıyor. Kundaklama, tehdit, pazarlık, haraç, pazarlık anlaşmaları bitmek bilmiyor. Napoli Kralı’nın yolladığı havan topları şehrin savunmasını iyice zayıflatıyor. Son bombardıman Yahudi mahallesini yok ediyor ancak liman bir türlü ele geçirilemiyor. Fakat bu sırada beklenmedik bir gelişme oluyor çünkü şehrin yöneticisi ölüm döşeğinde. Oğulları arasında taht kavgası başlıyor, kardeşlerden biri Amerikan yönetimiyle anlaşıyor. ABD, tarihinde ilk kez düşman bir ülkenin yönetimini devirmeye çalışıyor. Paralı askerlerden oluşan grupla harekete geçiliyor, yolda Hıristiyan ve Müslümanlar arasında anlaşmazlıklar çıkıyor, sonunda karadan ve denizden saldırılarla Derne ele geçiriliyor. Esir takası yapılıyor. Amerikan hükümeti için barış, canların ve paraların korunması, Berberi devletlere göre ise karşı tarafından güçsüzlüğünün kanıtı demek. Korsanlık Fransa’nın Cezayir’i fethine kadar sürüyor. Amerika ise on yıllar boyunca fetih ve anlaşmalar yoluyla batıda ve güneyde birçok toprak kazanıyor. Aynı zamanda Asya, Okyanusya, Avrupa ve Afrika’nın ortasında bir odak noktası haline geliyor.

PETROL, ALTI GÜN SAVAŞLARI, İRAN DEVRİMİ, KARA KASIM, MEKKE KATLİAMI, AFGANİSTAN’IN İŞGALİ, YENİ DÜZEN VE BARACK HÜSEYİN OBAMA…

“Genel geçer kabullerin Birinci Dünya Savaşı üzerinden yapıldığı ve Orta Doğu-Batı ilişkilerinin bu başlangıçla tanımlandığı bir düşünsel ortamda Filiu’nun çizgi roman yoluyla dönüştürerek bizlere sunduğu tarih dersi, oldukça aydınlatıcı ve tabulara meydan okuyan bir üslupla kitap içerisinde ilerliyor. Batılı ülkelerin her dönemde farklı şekillerde Ortadoğu’da aktörleştiğini, ancak bu aktörlerin tek bir saf oluşturmadığını ve kendi iç hesapları içerisinde yarattıkları yapay krizleri Ortadoğu topraklarına yansıttığını, Mısır’dan İran’a, Suudi Arabistan’dan Suriye’ye farklı ülkelerin tarihçeleriyle paralel bir şekilde anlatıyor. Bunu yaparken, aslında (bugün bile) Ortadoğu’da diplomatik bir bütünlüğün ve standardın olmamasının değil bölge, tüm dünya politikasını nasıl sarstığını ve bu sarsıntıların ne şekillerde görünür hale geldiğini günümüz Suriye’sindeki savaşa kadarlık bir zaman diliminde oldukça başarılı bir şekilde özetliyor. İran’da 1953’te Şah rejimiyle demokrasinin bitirilişinin aslında bir uluslararası karar olduğunu aktarırken öte yandan Filistin krizindeki Ortadoğulu ülkelerin basiretsiz yaklaşımları sonucu artan çatışmaların bugünkü durumu nasıl yarattığının ipuçlarını veriyor. Kısacası Filiu, belki de kalburüstü bir üniversitede bütün bir yarıyıla yayılacak olan Ortadoğu politik tarihi dersine, bu çizgi roman aracılığıyla erişme şansı veriyor” diyor Onur Atay sabitfikir’de yayımlanan nitelikli tanıtım yazısında. (Azılı Dostlar Ve Sıkı Düşmanlar, 24.02.2020)

Ünlü Orta Doğu tarihçilerinden Jean- Pierre Filiu ve Fransız çizgi romancı David Beauchard’ın ortak çalışması ‘ABD-Ortadoğu İlişkilerinin Tarihi: Sıkı Düşmanlar’, reklam görsellerine yakınlık, diyalog yerine hikayeci bir tarih anlatımına yaslanma, siyah-beyaz lekeler, detaylı taramalar, intografik ve vinyet arasında gezinen bütünsel kareler, tempolu akan tarihsellikle iç içe geçmiş anlatı zamanı genişliği ve konu çeşitliliğiyle sarsıcı bir bütünsellik yakalamayı başarıyor. Bir tür belgesel tarih anlatısı, çizgi roman aracılığıyla etkili biçimde sunuluyor. Bütünlüklü dizgeden geriye okurlar için yeni okumalar ve araştırmalar yapma hevesi kalıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir